İlk Çalışmalar Kavaklar Soyutlananlar Dönüşüm Ödüllü Baskıresimler
Biyografi Ödüller Üyesi Olduğu Dernekler Seçilmiş Juri Üyelikleri
Kişisel Yurtdışı Yurtiçi Yarışmalı
Yayımlanmış Yazılar Kitap ve Kitap içi Bölüm Yazarlığı Editörlükler Söyleşiler Hakkında Kişisel Sergi Katalogları Radyo ve TV Programları
Geri Dön

Yayımlanmış Yazılar

 ÖZGÜN BASKIRESİM YÖNTEMLERİNDEN TAŞBASKININ(LİTOGRAFİ) TÜRKİYE'DEKİ GEÇMİŞİ VE GELİŞİMİ

Prof. Atilla ATAR


Mustafa Aslıer'in "Baskıresim" olarak Türkçeleştirdiği bu resim tekniği, orijinal gravür sanatının dilimizdeki adıdır. Sanatsal amaçla hazırlanan kalıptan sanatçı tarafından belirli sayıda basılarak elde edilen resme baskıresim diyoruz. Baskı yöntemiyle elde edilen bu resimler sanatçının imzasını taşırlar. Kalıbın hazırlanmasından basımına kadar geçen evrelerin sanatçı tarafından gerçekleştirilmesi ve estetik yaratma düzeyleri ile de özgünlük kazanırlar. Baskıresmin boyaresimden tek farkı çoğaltılabilir olmasıdır. Baskıresmin tüm kopyaları özgün ve aynı değerdedir. Resimsel değerler her ikisinde de aynıdır. Boyaresmin tek olmasına karşılık baskıresim, çoğaltılabilirliği, estetik anlatım biçimi, kullanılan teknik zenginlikleri nedeniyle geç de olsa ülkemizde de sanatçıların ilgisini çekti. 60'lı yıllarda başlayan ilgi yoğunluğu, bazı ressamların bu alanda kendilerini geliştirerek uzmanlaşmalarıyla nitelik kazandı.

Türk Özgün Baskıresminin bugünlere gelmesinde hiç kuşkusuz kısa geçmişindeki önemli atılımların payı vardır. Endüstriyel alanda başlayan basma tekniği ilk kez 1730 yılında İbrahim Müteferrika'nın bastığı "Tarihi Hindi Garbi" adlı kitabında uygulanmış, kitaptaki resimler yüksekbaskı tekniğinde, bir dünya haritası da çukurbaskı tekniğinde basılmıştır. Yine o dönemde Katip Çelebi'nin "Cihannüma" adlı kitabındaki haritalar bakır plaka kullanılarak çukurbaskı tekniğinde çoğaltımıştır.

İlk taşbaskı atölyesi 1831 yılında Henry Cayol tarafından İstanbul-Beyoğlu'nda kurulur ve burada Hüsrev Paşa'nın "Nuhbettüttalim" adlı kitabı basılır. Başlangıçta, askeri eğitim amacıyla basılan kitap ve broşürlerdeki haritalar, şemalar, insan figürleri çoğaltılmış, taşbaskı tekniği sayesinde yazı sanatının güzel örnekleri kitlelere ulaşmıştır.

Türk betim sanatının en önemli alanını oluşturan taşbasması resimleri baskıresim sanatımızın öncüsü sayabiliriz. Orijinalleri günümüze kadar ulaşmamış bu taşbaskı resimler 40-50 yıl öncesine kadar kahvehanelerimizin duvarlarında, halk öykülerini anlatan kitaplarda halka ulaşan önemli belgelerdi. O zaman insanın çok ilgi gösterdiği bu kitaplarda halk öykülerinin en can alıcı sahneleri çizilen rasimlerle betimleniyordu. Oldukça yalın, ayrıntısız çizilen resimler öykünün daha kolay anlaşılmasını sağlıyordu. Bu resimlerde doğa olduğu gibi betimlenmez, öykülerin kalıplaşmış manzaraları insan figürleriyle özdeşleştirilirdi. Kahvehane duvarlarına asılan resimler,
yazılar ve duvar resimlerindeki konular müşterilerin ilgisi ve niteliğine göre farklılık gösterirdi. Kız Kulesi, Kan Kalesi, Hz. Ali'nin Devesi, Güzeller Güzeli Fatma, Karagöz, Müflis Tüccar bunlardan birkaçı.

Taşbaskı tekniğini ilk kez, askeri okullarda resim öğretmenliği yapan Hoca Ali Rıza sanatsal amaçla kullandı. 1915'lerden başlayarak çok az sayıda sanatçının taşbaskı tekniğini uyguladıkları, 1950'li yıllarda bu ilginin arttığı ve giderek sanat ortamında yerini aldığı görülür. Sanat alıcısına ne denli kolay ulaşıldığı bilinci oluştukça, sanatçılar baskıresim yapmanın gerekliliğini fark ettiler. Sanayi-i Nefise Mektebinde kurulan Hakkaklık Bölümü'nde yabancı öğretim üyeleri döneminde bazı denemeler yapılmış ise de sonuç alınamammıştır. 1927' den başlayarak Güzel Sanatlar Akademisi adını alan bu okulda Leopold Levy'nin başkanlığını yaptığı Resim Bölümü'nde bir baskı atölyesi kurulur. Çukurbaskı ve taşbaskı tekniklerinin uygulandığı bu atölyede çok sayıda genç sanatçı çalışmıştır. Sabri Berkel, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Avni Arbaş, Selim Turan, Ferruh Başağa, Nuri İyem, Neşet Günal bunlardan bazıları.

1932 yılında açılan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde 1925 yılından başlayarak yüksekbaskı çalışmaları yapılır.Bu bölümün mezunlarından Ferit Apa, Adnan Turani, Mustafa Aslıer, Muammer Bakır, Mürşide İçmeli özgün baskıresimleriyle 1960'lı yıllarda kendilerini tanıtan sanatçılardır.

1957 yılında İstanbul'da Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nun kuruluşu ile yeni bir dönem başlar. Sanat eğitimini Almanya'da tamamlayan Mustafa Aslıer, 1960 yılında baskıresim atölyelerini kurarak öğrencilerin yanı sıra sanatçıların da bu mekanlarda çalışmalarını sağlar. Öte yandan Güzel Snatlar Akademisi baskıresim atölyesi Sabri Berkel ve Fethi Kayaalp'in çabaları ile genişletilerek işlerliği arttırılırken, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü de atağa kalkarak Muammer Bakır, Nevzat Akoral, Nevide Gökaydın ve Veysel Erüstün'ün girişimleriyle çukur baskıresim çalışmalarını başlatır. 1970'li yıllarda Mürşide İçmeli ve daha sonra Hayati Misman'ın yeni donanımlarla baskıresim atölyesini tam kapasite ile işler duruma getirmelerine karşın taşbaskının eksikliği hissedilir. Aynı yıllarda Süleyman Saim Tekcan'ın girişimiyle İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde, Hüseyin Bilgin'in girişimiyle Samsun Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde ve İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde de başta taşbaskı olmak üzere baskıresim atölyeleri kurulur. Ancak, taşbaskı gereçlerinin yurtdışından getrilmesi konusundaki güçlükler ve bu işe gönül verenlerin yok denecek kadar az olması nedeniyle taşbaskı atölyelerinde istikrar sağlanamamıştır.

1980'li yıllarda sırasıyla Bilkent, Hacettepe ve Dokuz Eylül Üniversiteleri Güzel Sanatlar Fakültelerinde taşbaskı çalışmaları başlar. Bugün Anadolu'da çok sayıda Güzel Sanatlar Fakültesi'nde taşbaskı atölyesi kurma çalışmaları sürmektedir. Yükseköğretim Kurumlarında süregelen bu çalışmaların yanı sıra İstanbul'da Aksanat Merkezi, baskıresim sanatçısı Süleyman Saim Tekcan'ın kurduğu Çamlıca Sanatevi ile baskıresim sanatçısı Sinan Demirtaş'ın kurduğu baskı atölyesi başta olmak üzere kişisel taşbaskı atölyelerini kuran sanatçıların sayısı giderek artmaktadır.

1985 yılında öğretime başlayan Eskişehir Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda (1992'de Güzel Sanatlar Fakültesi adını aldı) baskıresim atölyeleri tüm teknikleri ve çağdaş donanımı ile tarafımdan kuruldu. Bu atölyelerde, sanat eğitimi yapan öğrencilerin yanı sıra Türk ve yabancı sanatçılar da taşbaskı yaptılar, atölye çalışması gerçekleştirdiler. Bu sanatçılardan ilk akla gelenler, Cihat Burak, Mürşide İçmeli, Mustafa Pilevneli, Ali İsmail Türemen, Berna Türemen, Mehmet Özer, Gül Derman, Mustafa Ayaz, Hüseyin Yüce, Tan Oral, Fevzi Karakoç, Oya Kınıklı, Micha Kloth, Martin Baeyens,Tadayoshi Nakabayashi, Rolf Escher, Knut Willich, Miharu shiota. Yıllar içinde donanımımızı kendi olanaklarımızla geliştirme çabalarını sürdürdük. On yıla yakın bir süredir litografi, gravür ve yüksekbaskı makinelerimizi her aşamada biraz daha geliştirerek üretiyoruz.Türk baskıresim sanatının yurt genelinde gelişmesi ve tanınması adına ürettiğimiz baskı makineleri büyük ilgi gördü.

Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak güzel sanatlar eğitimindedeki atılımlarımıza bir yenisini daha ekleyerek 2000-2001 öğretim yılında ülkemizde ilk ve tek olma özelliğini taşıyan tam donanımlı Baskı Sanatları Bölümü'nü kurduk. Bölümde, özel donanımlı taşbaskı, gravür, ağaç baskı, ipek baskı, dijital baskı, resim ve desen atölyeleri ile sanatçı adaylarına yaratıcılıklarını özgürce ortaya koyacak çağdaş çalışma ortamı sunulmaktadır.

Baskıresmin boyaresim kadar ilgi gördüğü gelişmiş ülkelere göre ülkemizde baskı sanatları yeni gelişen bir sanat dalı. Bu dalda nitelikli ürünler veren sanatçı adayı ve sanatçıların çoğalması özgün baskıresme olan ilgiyi de arttıracaktır. Boyaresme göre ucuz olması, boyutunun küçüklüğü, kalay taşınabilir olması, dünyanın her tarafında kolayca sergilenebilmesi, alım gücü düşük sanat tüketicisinin daha kolay sahip olabilmesi önceliği, gelişim sürecini hızlandıracaktır inancındayım.

Yeri gelmişken, taşbaskı tekniği ve olanaklarını kısaca söz etmek isterim. Taşbaskı yöntemi, suyun ve yağın birbirini itmesi kuralına dayanarak gerçekleştirilen oldukça ilginç ve şaşırtıcı bir baskı yöntemidir. Bu kurala göre sanatçı, yağlı kalem ya da yağlı mürekkeple gerçekleştirdiği deseni bir dizi işlemden sonra taş kalıp yüzeyine tespit eder. Baskı aşamasında sürekli ıslak tutulan taş yüzeyine merdane ile verilen baskı mürekkebi desenin yağlı çizgilerine yapışacak, diğer bölümler temiz kalacaktır.

Taşbaskı tekniğinde, yapısında %94-98 oranında yağlı asidin etkisiyle kolayca çözülen kireç karbonatı bulunan, ortalama 10-12 cm. kalınlığında ve boyutu 30x41 cm.'den başlayan taş kalıplar kullanılır. Taş kalıp yüzeyi, küçük gözenekli, yağa karşı duyarlı, doğal, homojen bir grene sahiptir.

Taşbaskıyı gerçekleştiren sanatçı, taş kalıp yüzeyini bir desinatör veya bir ressam gibi kullanır. Zira bu tekniğin özelliklerinden biri de, ağaç kalıp üzerine röliyef veya metal üzerine oyma tekniklerinin aksine, uygulanan çalışmadan düz yüzeyin doğrudan etkilenmesidir. Bu yöntemde taş kalıp kesinlikle oyulmaz. Yağlı kalem veya mürekkep duyarlı yüzeyi derinlemesine etkiler. Bu nedenle taşbaskı bir düz baskı tekniğidir. Teknik, sanatçıya sayısız çeşitleme olanakları ve zenginlikler sunar. Yağlı kalem, tarama ucu, fırça, kazıma kalemi, sivri uçlar, farklı dokular oluşturmaya yarayan diğer araç ve gerçlerin yardımı ile kompozisyon taş yüzeyine doğrudan çalışılır. Tıpkı kağıt yüzeyine çalışıldığı gibi.

Taşbaskının sınırsız zenginliklerine ancak çok renli baskı ile ulaşılır.Bazen 15-20 renk, yani 15-20 taş kalıpla. Ofset baskı gibi işi 4 renkle kotarmak pek mümkün değil. Daha doğrusu böyle bir yöntemle istenilen sonuca ulaşılamaz. Endüstriyel baskı ile özgün baskıresmin farkı da burada. Her evrede sanatçı duyarlığı çalışmaya yansır. Çok renkli baskıda kaç renk kullanılacağı önceden belirlense bile, baskının seyrine göre bu sayı değişebilir. Çalışmanın nasıl başlayıp nerede, nasıl biteceği önceden kestirilemez. Bu süreç, taş kalıpta başlayıp baskı kağıdı yüzeyinde biten coşkulu, zevkli ve oldukça yorucu bir serüvendir. Renkli baskıda sanatçının müdahalesi ile birlikte özgünlük de devreye girer. Baskı aşamasında da baskı boyasının hazırlanması, renk değerleri, baskı basıncının ayarlanması, baskı kağıdının kalitesi, nemliliği, kullanılan asit ve arap zamkının oranı, şiddeti, medanenin sertlik derecesi baskı kalitesini olumlu ya da olumsuz etkileyen faktörler olarak sanatçı müdahalesini gerektirir. Özgün baskıresim, özgünlüğünü tüm kopyaları ile korurken, basılmış resim (röprodüksiyon) salt bir kopya olarak değerlendirilir.

Bugün ülkemizde özgün baskıresmin yeterince anlaşılamamasının en önemli nedeni, hala bazı çevrelerde röprodüksiyon gibi değerlendiriliyor olmasındandır. Oysa röprodüksiyon, tamamen otomatik mürekkeplemeyle bir teknisyen tarafından gerçekleştirilirken, özgün baskıresim, baskı sayısı önceden sanatçısı tarafından saptanan ve tüm evreleri sanatçı tarafından gerçekleştirilen baskıdır. Ayrıca tüm kopyalar sanatçı tarafından numaralandırılarak imzalanır. Bunu bilmek, amatör olsun, koleksiyoncu olsun özgün baskıresim alıcısının, çoğu röprodüksiyon olan ünlü sanatçılara ait yapıtlar karşısında aldanmamalarını sağlar.

Dileğim,Türk Özgün Baskıresim sanatının özgün yapıtlarının sanat galerilerinin duvarlarından, röprodüksiyon yerine özgün baskıresmi yeğleyen sanat tüketicisine ulaşarak daha geniş alanda paylaşılmasıdır.

SANAT BÜLTENİ, BRHD Nisan-Mayıs 2004, Sayı: 40