ANADOLU ÜNİVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ VE “BİR MÜZE YARATMAK” MİSYONU
ÜMİT GEZGİN
Kurulduğu günden bu yana Anadolu Üniversitesi bir misyonun sahibi olduğunun bilincinde olagelmiştir. Bu misyon çağdaş uygarlığa eklemlenen ve sürekli yeni gelişmelere ve değişmelere açık, dinamizm içindeki bir üniversite kavramına denk düşmektedir. Bu anlayışı yine Güzel Sanatlar Fakültesi bünyesinde de sürdürmektedir üniversite.
Biliyoruz ki Güzel Sanatlar bir ülkenin gelişmesinin olduğu kadar kültüre ve sanata sahip çıkmasının, onu koruyup, geliştirmenin de olmazsa olmaz kuralıdır. Artık ülkeler salt gayri safi milli hasılalarıyla değiş, aynı zamanda sanata ve kültüre yatırımı, kültür ve sanat varlıklarını koruma ve geliştirme gibi misyonları bünyelerine aldıkları ve giderek bunu eğitim kurumları içinde bir kimliğe dönüştürebildikleri güç ve oranda değerlendiriyorlar. Kültür ve sanat ekonomisinin ötesinde bir zenginleşmenin, stratejik açılımın ve önemin ayracı haline dönüşmüş durumdadır dünyada. Türkiye de bunun bilincinde olmak durumundadır. Bilincinde olmasının ötesinde bunu somut adımlarla göstermek ve bir kurumsal kimliğe dönüştürmek zorundadır.
İşte Anadolu Üniversitesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’in geleceği gören atılımcı bilincinin misyona dönüşen çabası ve bu misyonu sürdüren Rektör Prof. Dr. Engin ATAÇ ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Atilla ATAR’ın, yine okulun değerli hocalarının da katkısıyla Türkiye’de bir ilke somut ve kurumsal katkı sağlanmış; nesilleri besleyecek ve sanatı yüceltecek olan bir “Çağdaş Sanatlar Müzesi” var edilmiştir.
Yıllardan beri dedikodusu yapılan, fakat her ne hikmetse, bir türlü hayatiyet bulamayan Çağdaş Sanatlar Müzesi, reel bir kimliğe Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden biri kanalıyla kavuşacağını bekliyordu belki de. Bu sonunda gerçekleşti. Bundan sonra diğer “çağdaş sanatlar müzeleri” için kollarını sıvayan kültür ve sanat erbabının elini çabuk tutacağını düşünüyorum ben. Çünkü bu artık Türkiye’de hem bir misyona ve hem de bir yarışa dönüşmüş de gözüküyor. Ama sanıyorum bunun bilinçli ilk adımını somut anlamda atarak örnek olan ve haklı olarak da yol göstericilik misyonunu sürdürecek olan Anadolu Üniversitesidir.
MÜZE ÇAĞDAŞ BİR TOPLUMUN OLMAZSA OLMAZ KURALI
“Müzeler, ülkelerin kültür düzeyini, kültürel değerlerini yansıtan, sanatı yaygınlaştırma amacı taşıyan kurumlardır.”
Anadolu Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Engin ATAÇ
Müzeler bir toplumun bütün yaratılmış kültür birikimlerini bünyesinde topladığı gibi, yaşayan bir organizma gibi, üretilmekte olan eserlere de her zaman kapılarını açık tutarak, nesillerin kültürel, sanatsal ve aktüel eğitimlerine de büyük katkılar sağlarlar. Gelişmiş ülkelerin tamamında birçok alanda, spesifik müzeler içinde olmak üzere sayısız müze vardır. Bütün bu kültürel ve sanatsal birikim, hem kültürel çoğulculuğun şaşmaz klavuzu haline gelmiştir ve hem de kültürü ölü bir nesne kimliğinden, yaşayan bir değer boyutuna taşımıştır. Belki sadece gelişmiş ülkeler için geçerli değildir bu kavram, ülke olmanın koşullarından biri, aynı zamanda evrensel ölçekte ulusal müzelerden geçmektedir. Çünkü nesilleri var etmenin kültürel arka planına sahiptir müzeler. Geçmişe doğru derinleşen bir birikime sahip oldukları kadar, geleceğe yön verebilmenin de içinde düşünsel açılımlarını somut boyutlarıyla taşırlar. Kültürü, dili, geleneği ve sanatı var eden yönleriyle müzeler, toplumun bütünleşmiş ve kaynaşmış bir bilinçli kitle olmasına da büyük katkı sağlarlar.
Bu yönüyle müzelerin bizde de geçmişe doğru uzanan bir gerçekliği ve anlamı vardır. Modernleşen Türkiye Batı anlayışındaki sanatın oluşturduğu müzelere çok eski olmayan bir geçmiş dönemde kavuşmuş olmasına rağmen, yine içerik olarak bu müzelerin; -Mimar Sinan Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi, Ankara ve İzmir’de Kültür Bakanlığına bağlı Resim ve Heykel Müzeleri- hiç de azımsanmayacak bir modern sanat birikimine sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ama ne yapılmamıştır; bunlar sistematize edilmemiş, geliştirilmemiş ve yeni “Çağdaş Sanatlar Müzeleri” açılarak bunlar takviye edilmemiştir. Bu takviye edilişin ve giderek mihenk taşına dönüşen misyonun sahibi işte Anadolu Üniversitesi olmuş ve “Çağdaş Sanatlar Müzesi” kurarak, müze tartışmalarına bir ara nokta koymuştur. Bundan sonra yapılacak olan, bu müze örnek alınarak geliştirmek olacaktır. Müzeler arası iletişim ve etkileşim tabi ki Türk kültür ve sanatının, giderek plastik sanatların gelişmesine, değişmesine, evrensel bir aşamaya ulaşmasına sebep olacaktır.
Ben de bir eleştirmen olarak Türk çağdaş sanatları için çok önemli olan bu müze realitesini, geçmişi, geleceği sanata ve kültüre katkıları, giderek Güzel Sanatların açılımı ve kurumsal boyutları hakkında Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Atilla ATAR’la enine boyuna bir sohbet dolayımında konuştum. Bu konuşmayı da yayınlayarak, kültüre, sanata ve güzel sanatlar eğitimine düşünsel boyutta da katkılar sağlanacağını düşünüyorum.
Ümit GEZGİN: - Sn. Atilla ATAR Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluş öyküsü ve misyonu nedir? Türkiye’de birçok üniversitenin ve güzel sanatlar fakültelerinin örnek aldığı bir kuruma dönüştünüz; bunun sırrı nerede?
Atilla ATAR: - Fakültemiz Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu olarak 1985 yılında eğitim-öğretime başladı. Grafik ve Seramik Bölümleriyle. İlk yıllar öğrencilerimizin çoğunluğu Eskişehir ve yöresindendi. Giderek okulumuzun adı duyulmaya başlandıkça tüm yurttan öğrencilerimiz oldu. Kısa sürede gelişerek başarı çizgisini yakalamamızdaki en büyük etken; o zamanki rektörümüz Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN ve Okul Müdürümüz Prof. Dr. Engin ATAÇ’ın sanata ve sanatçıya duyarlı önderlikleri ve büyük desteklerinde oluşturulan genç, dinamik, inançlı, coşkulu bir kadroya sahip olmak, diyebilirim. Sevgi halesi ile kuşatılmış olarak işe girişilmişti ve ne isteniyorsa, ne gerekiyorsa fazlası ile karşılanıyordu. Tabi bu karşılıklı etkileşim öğrencilerimizi de sarıp sarmaladı. Hep birlikte derslikler, atölyeler, bilgisayar laboratuvarları kuruldu. Bu mekanlar, işinin ehli teknisyenlerle işlerlik kazandı, rasyonel hale geldi. Sanat eğitiminde yetkin bir teknisyen kadrosunun başarıya ve üretime olan olumlu etkisi yadsınamaz. Sanat eğitiminde usta- çırak ilişkisine dayalı çalışma içinde oluşumuz, öğretim elemanlarının tüm zamanlarını fakültede geçirmelerini, sanatsal çalışmalarını dahi bu mekanlarda gerçekleştirmeleri ile başarımız süreklilik kazandı. Yöneticilerimizin bizlerden daha istekli oluşu ve destekleri hiç eksilmedi, aksine giderek çoğaldı. İşin sırrı tüm bu saydıklarımda diyebilirim.
Ümit GEZGİN: - Sanıyorum başka üniversitelerde, özellikle Güzel Sanatlar Fakülteleri’nde bu oranda böyle teknisyen kadrosu yok, dahası böyle bir sistem ve işleyen düzenek yok.
Atilla ATAR: - Belki belli birimlerde olabilir. Bizdeki gibi çok yaygın ve gelişmiş bir sistem içinde olduğunu sanmıyorum. Biz bunu sistematize ettik. Neredeyse tüm atölye ve bilgisayar laboratuarlarına yayarak olması gereken düzeye çıkarttık.
Ümit GEZGİN: - ‘Anadolu Üniversitesi’ denildiğinde bütün imkanları olan, modern bir kampüse sahip üniversite düşünülüyor, siz buna ne diyorsunuz?
Atilla ATAR: - Başka üniversitelerle karşılaştırıldığında gerçekten ayrıcalıklı bir konumdayız. Ama biz kendi içimizde bazı eksikliklerimizi görüyoruz ve tamamlamak için de elimizden gelen çabayı gösteriyoruz. Çünkü bizim için önemli olan, sürekli gelişmeye açık bir yapılanım ve dinamizm. Dinamik, devingen bir model oluşturmaya çalıştık hep. Gençlerimiz de bu dinamizm içinde yetişsin ve var olsun istiyoruz. Başkaları bize sizin eksiğiniz yok, fazlanız var dese de, biz daha fazlasına ulaşmayı hedefliyoruz.
Ümit GEZGİN: - Evet, gerçekten hangi güzel sanatlar fakültelerine gitseniz, bir takım eksikliklere sahip. Ve örnek model olarak Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi gösteriliyor. Buradaki yetkinlik, araç, gerecin imkanları ve öğrencinin bunu kullanabilmesi ve paylaşabilmesi.. Bu örnek düzeyde sağlanmış gözüküyor.. Ben bu noktadan sonra Çağdaş Sanatlar Müzesi’ne gelmek istiyorum. Bunun yıllardır dedikodusu yapılıyordu ve fakat nedense bir türlü yaşama geçirilemiyordu. Yok bina bulunamadı, yok imkanlar elvermiyor, denildi. Vakıflar kuruldu, bazı başka girişimler oldu, ama bir türlü hayata geçirilemedi. Bu böyle devam ederken, Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi bünyesinde Çağdaş Sanatlar Müzesi kuruldu. Bu nasıl bir performanstır. Bu süreç nasıl oluştu, fikir nasıl gelişti ve somutlaştı?
Atilla ATAR: - Başlangıçta Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’in müze binasını yıkılmaktan alıkoyması, ardından Prof. Dr. Engin ATAÇ’ın yaratıcı, yönlendirici tavrı, cesur atılımları Çağdaş Sanatlar Müzesi’ni somutlaştırdı.
Ümit GEZGİN: - Büyük sıçrayış ve öncü atılımlar.. Çağdaş Sanatlar Müzesi bir ihtiyaçtan mı doğdu, yoksa başka gerekçeleri mi vardı bunun? Bunu üniversite müzesi olarak mı algılamalı, yoksa daha geniş bir perspektiften mi bakmak lazım?
Atilla ATAR : -Bunun elbette bir önceliği, geçmişi var. Müzenin oluşması, pek doğaldır ki sanatsal birikimi gerektirir.1985 yılında eğitim-öğretime başladığımızda salt okulumuzun kuruluşuyla ilgili çalışmalarımız vardı. Çok değil iki yıl sonra 1987’de kentin merkezindeki Palet Sanat Galerisi faaliyete geçti. Amacımız, yurt çapında ünlenmiş yetkin ve değerli sanatçılarımızı buraya getirmek, yapıtlarını sergilemek, Eskişehir’lilerin onları izlemesini, tanımasını sağlamak ve bir sanat olayını gerçekleştirmekti. Sanatçıya hiç zorluk vermedik.Yapıtlarını nerede olursa olsun atölyesinden aldık, sergiledik sonra aldığımız yere bıraktık. Masraflar tamamen üniversiteye aitti. Afiş, davetiye ve kokteyl de. Sanatçı sadece bir yapıtını armağan etti. Sergi açmak için tek koşulumuz buydu. Satışlardan komisyon da almadık. Zaman Zaman sanatçıların yapıtlarını satın alma çabasında olduk. Yıllar geçtikçe yapıtlar da birikmeye başladı. Palet Sanat Galerisinin işleyişi benim sorumluluğumdaydı. O nedenle bağışlanan ya da satın alınan yapıtların tek tek koleksiyona kazandırılmasına tanık oldum.
Ümit GEZGİN : - Bu galericiliği de yüklenerek sanata ve sanatçıya hizmet misyonu ne zamana kadar devam etti?
Atilla ATAR : - Palet sanat Galerisi bu misyonunu on yıl aralıksız sürdürdü. Her yıl ortalama sekiz, dokuz sergi düzenlendi. Galeride açılan sergilerden edinilen yapıtlar, ayrıca üniversite yönetiminin zaman zaman satın aldıklarıyla bir üniversite koleksiyonu oluştu. Bu birikim, özellikle belirtmek isterim, merhum Bilge KARASU’ nun sağlığında bireysel koleksiyonunu üniversitemize bağışlamasıyla daha da zenginleşti. Koleksiyon zaman zaman Eskişehir’de ve birkaç kentte sergilenmenin dışında dört duvar arasında bekledi yıllarca. Daha önce yıkılmaktan alıkonulan, yapıldığı yıllarda askeri kışla ve talimgah olarak kullanılan eski yapı, Rektörümüz Prof. Dr. Engin ATAÇ’ın girişimiyle Kültür Bakanlığı Konya Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı ile korunması gerekli ‘kültür varlığı’ olarak tescillendi, restore edildi. 1. Mimarlık Dönemi örneklerinden olan müze binası ısıtma sistemi, merkezi kumanda sistemi, yangın alarmı, yönetim bölümü, belgelikleri ve her biri 110 metrekare olan üç sergi salonu ile hizmet vermektedir. 14 Kasım 2001 tarihinde açılan müze salonlarında, üniversite koleksiyonundan seçici kurul tarafından seçilerek oluşturulan 142 yapıtın bir bölümü sergileniyor. Bu sayı biraz daha arttı. Sanatçı ve sanatseverlerin ilgisi, desteği ile giderek artacağını umuyorum.
Ümit GEZGİN : - Gerçekten sanat ortamında ve kurumlar bazında çok olumlu bakışlar var Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi’ne. Ayrıca birçok Güzel Sanatlar Fakültesi’nde olmayan boyutta Sinema TV Bölümleri ve giderek buraya has Animasyon bölümleri var. Yeni bölümler ve yeni tasarımlar var mı güzel sanatlara eklemek istediğiniz?
Atilla ATAR : - Başlangıçta Grafik ve Seramik bölümleri vardı. Daha sonra Resim, Heykel, ardından İç Mimarlık ve Çizgi-film bölümleri. Çizgi-film bölümümüz oldukça iyi teknolojiye koşut donanıma sahip. Mezunlarımız bu dalda önemli bir gereksinimi karşılıyorlar. Baskı Sanatları Bölümü kurmayı yıllar öncesinden düşünüyorduk. Her türlü araç, gerecimiz ve donanımlı atölyelerimiz vardı. Hatta baskı preslerini de üniversitemiz atölyelerinde üretebiliyoruz. Sonunda bu bölümü de kurduk. Cam, Takı ve Bronz döküm atölyeleri de projelerimiz içerisinde.
Ümit GEZGİN : - Yeni tasarılar, planlamalar var mı ileriye yönelik olarak?
Atilla ATAR : - Aslında düşündüklerimiz var, ama fiziki koşullarımız tam yeterli değil. Bölümlerimizin sayısı arttı. Aynı binaları ve mekanları kullanıyoruz. İleriki yıllarda daha geniş mekanlara sahip olursak; yeni bölümler, atölyeler açmak isteriz. Çünkü biz yeniliğe açık bir yapılanmanın içinde, misyonunda olan bir fakülteyiz. Bütün dünyadaki gelişmeleri izliyoruz bu bağlamda.
Ümit GEZGİN : - Yine bir ilke imza atıyorsunuz, ben onun sebebini de öğrenmek istiyorum. ‘Sanat yazarı’, ‘Eleştirmen’ yetiştirmek için bir girişiminiz var sanıyorum. Bu ihtiyaç nereden doğdu? Bu bağlamda Türkiye’deki sanat yazarlığına ve eleştirmenliğine nasıl bakıyorsunuz? Kimler verecek bu alan içindeki dersleri?
Atilla ATAR : - Bu program tabii ki bir gereksinimden doğdu. Salt bizim gereksinimimiz değil. Bütün sanat camiasının gereksinimi. Ülkemizde bu alanda eğitim veren bir kurum yok. Sanat eleştirmenliği ve yazarlığı tamamen kişisel ilgi ve çabalarla sürdürülen bir alan. Bu misyonu farklı meslek dallarından kişiler ve sanatçılar üstlenmiş. Eleştirmenliği tamamen kişisel yönelimleriyle kendilerine iş edinmiş görünüyorlar. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Engin ATAÇ, daha fakültemiz dekanıyken, yıllar öncesinde bu eksikliğin giderilmesi gerektiğini vurguladı hep. Nihayet bugün gerçekleşiyor. Doktora programı açılacak. Bu sayede gençler, bu alan ilgi duyanlar, eksikliğini tamamlamak isteyenler de bu olanaktan yararlansın istedik. ‘Güzel Sanatlar Kuram ve Eleştiri Doktora Programı’ Fakültemiz Resim Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Halil AKDENİZ tarafından hazırlandı. Deneyimleri ve bilgi birikimleri ışığında ders programları ve içeriklerini oluşturdu. Ders verecek öğretim elemanlarını tek tek belirledi, ilişki kurdu. Tüm hazırlıklar tamam. YÖK onay verirse gelecek eğitim-öğretim yılında programa öğrenci alınacak.
Ümit GEZGİN : - Kimler müracaat edebilir buna; master’ını bitirmiş olan herkes müracaat edebilir mi?
Atilla ATAR : - Bu konuda bir sınırlama yok, yelpaze bir hayli geniş.. Güzel Sanatlar, Sanat Tarihi, Edebiyat, Felsefe, Sanat Eğitimi, Sinema, Müzik ve Sahne Sanatları, Mimarlık, İç Mimari, Fen ve Mühendislik Bilimleri, Sağlık ve Sosyal Bilimler gibi herhangi bir dalda lisans ve yüksek lisansını yapmış adaylar ile sanatta yeterlik ya da başka dalda doktorasını yapmış adaylar katılabilir.
Ümit GEZGİN : - Herhalde yine kendi alanlarının eleştirmenliğine yönelecek bu programa dahil olanlar. Müzik alanında uzmanlaşmış olanlar, ‘müzik eleştirmeni’, Felsefe alanında programa dahil olanlar ‘felsefe eleştirmeni’ olarak mı mezun olacaklar?
Atilla ATAR : - Programın amacı; sanatı kuram ve uygulama bütünlüğünde ele alarak disiplinlerarası geniş sanat kültürüne dayalı formasyon almış, sanatın uygulama alanına ilişkin özel sorunları tanıyan, çok boyutlu ve eleştirel düşünebilen ‘sanat kuramcısı’ ve ‘eleştirmen’ yetiştirmektir. İki yarıyıl süren ‘Bilimsel Hazırlık’ Programından sonra yine iki yarıyıl süren ‘Doktora Programı’ uygulanacak. Programda, Prof. Neriman SAMURÇAY, Ahmet CEMAL, H. Bülent KAHRAMAN, Vasıf KORTUN, Prof. Halil AKDENİZ, Prof. Dr. Sıtkı M. ERİNÇ, Prof. Dr. Ali Atıf BİR ve daha nice kendini yetiştirmiş, yetkin kişiler ders verecek.
Ümit GEZGİN : - Teşekkür ediyorum açıklamalarınız için.
Atilla ATAR : - Ben de teşekkür ederim.
SANAT ÇEVRESİ Sayı : 282 Nisan 2002