İlk Çalışmalar Kavaklar Soyutlananlar Dönüşüm Ödüllü Baskıresimler
Biyografi Ödüller Üyesi Olduğu Dernekler Seçilmiş Juri Üyelikleri
Kişisel Yurtdışı Yurtiçi Yarışmalı
Yayımlanmış Yazılar Kitap ve Kitap içi Bölüm Yazarlığı Editörlükler Söyleşiler Hakkında Kişisel Sergi Katalogları Radyo ve TV Programları
Geri Dön

Söyleşiler

 Türk özgün baskıresim sanatında bir litografi (taşbaskı) ustası
Atilla Atar


Onun sanatı salt teknikle, bir teknik beceriyle izah edilebilecek bir sanat değil.Sanatçıda estetik bir yeni biçim yaratma gücü var. Düşünselliği var eden bir estetik, bir görsel kompozisyon oluşturma iradesi, giderek düşünceyle ruhu bütünleştiren, tüm bunları birikimin süzgecinden geçirerek görselliğe taşıyabilen özgün açılım.Adım adım ilerleyen sabırlı bir arkeolog yaklaşımı.Bu noktada estetiğin, görsel olanın,doğanın ve insanın estetik bir arkeolojisini de yaptığı pekala söylenebilir onun. Sabrı, titizliği, merakı ve düşünsel ilgisi, teknik düzey ve kapasitesiyle buluştuğu oranda zaten bunu çoktan var edecek güce ve birikime dönüşüyor. Zor bir tekniği kendine özgü çizginin boyutlarında çok iyi değerlendiren, tekniğin imkanlarını aşarak kendini gerçekleştirebilen bir sanatçı Atilla Atar.
Ümit Gezgin (Sanat Eleştirmeni)

1944 Trabzon doğumlu olan Atilla Atar, 1965’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun oldu.1975-76, 1980-81 yıllarında devlet bursuyla gittiği Paris Ecole Nationale Supérieure des Beaux Arts’da baskıresim dalında uzmanlık öğrenimi gördü.1986’da İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde sanatta yeterlik yapan sanatçı, 1987 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda doçentliğe atandı. Profesörlüğe atandığı yıl ise 1995. 4 yıllık bu çalışmadan sonra 2000 yılında Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Baskı Sanatları Bölümü Başkanı olan Atar, halen Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görevini sürdürüyor.

Yurtiçi ve yurtdışı çok sayıda karma ve grup sergisine, bienallere katılan Atar, 20 kişisel sergi açtı.15 ödülü var. Çeşitli müze ve koleksiyonlarda yapıtları var.

Sayın hocam, görüşmemize çalışma alanınız olan Litografinin (Taşbaskı) ne olduğu konusundaki açıklamalarınızla başlamak istiyorum. Taşbaskı nedir? Hangi yöntemlerle hazırlanır, kaç aşamalı bir çalışma ile baskı sonuçlandırılır, kullanılan malzemeler nelerdir? Bu ayrıntıları en doğru şekilde Ege Life okuyucuları için sizden almak istiyoruz.

Taşbaskı (litografi) yöntemi, suyun ve yağın birbirini itmesi kuralına dayanarak gerçekleştirilen oldukça ilginç ve şaşırtıcı bir baskı yönemidir. Bu kurala göre sanatçı, yağlı kalem ya da yağlı mürekkeple gerçekleştirdiği deseni bir dizi işlemden sonra taş kalıp yüzeyine tespit eder. Baskı aşamasında sürekli ıslak tutulan taş yüzeyine merdane ile verilen baskı mürekkebi desenin yağlı çizgilerine yapışacak, diğer bölümler temiz kalacaktır.Taşbaskı tekniğinde, yapısında % 94-98 oranında yağlı asidin etkisiyle kolayca çözülen kireç karbonatı bulunan, ortalama 10-12 cm. kalınlığında ve boyutu 30x41 cm.’den başlayan taş kalıplar kullanılır. Taş kalıp yüzeyi, küçük gözenekli, yağa karşı duyarlı, doğal, homojen bir grene sahiptir.Taşbaskıyı gerçekleştiren sanatçı, taş kalıp yüzeyini bir desinatör veya bir ressam gibi kullanır. Zira bu tekniğin özelliklerinden biri de, ağaç kalıp üzerine rölief veya metal üzerine oyma tekniklerinin aksine, uygulanan çalışmadan düz yüzeyin doğrudan etkilenmesidir. Bu yöntemde taş kalıp yüzeyi oyulmaz.Yağlı kalem veya yağlı mürekkep yüzeyi derinlemesine etkiler.Bu nedenle taşbaskı bir düz baskı tekniğidir.Teknik sanatçıya sayısız çeşitleme olanakları ve zenginlikler sunar.Yağlı kalem, tarama ucu,kazıma kalemi,fırça, sivri uçlar, farklı dokular oluşturmaya yarayan çeşitli araç ve gereçlerin yardımıyla kompozisyon taş yüzeyine doğrudan çalışılır. Kağıda çalışıldığı gibi.

Taşbaskının sınırsız zenginliklerine ancak çok renkli baskı ile ulaşılır. Bazen 15-20 renk, yani 15-20 taş kalıpla.Ofset baskı gibi çalışmayı 4 renk kalıbıyla tamamlamak mümkün değil.Daha doğrusu bu yöntemle istenilen sonuca ulaşılamaz. Endüstriyel baskı ile özgün baskıresmin farkı da burada. Her evrede sanatçı duyarlığı çalışmaya yansır. Çok renkli baskıda kaç renk kullanılacağı önceden belirlense bile, baskının seyrine göre bu sayı değişebilir. Çalışmanın nasıl başlayıp nerede ve nasıl biteceği önceden kestirilemez. Bu süreç, taş kalıpta başlayıp baskı kağıdında biten zevkli ve yorucu bir serüvendir. Renkli baskıda sanatçının müdahalesi ile birlikte teknik özgünlük de devreye girer. Baskı aşamasında da baskı boyasının hazırlanması, renk değerleri, baskı basıncının ayarı, baskı kağıdının kalitesi, nemi, kullanılan asit ve arap zamkının ölçüleri, şiddeti, merdanenin sertlik derecesi baskı kalitesini olumlu ya da olumsuz etkileyen faktörler olarak sanatçının müdahalesini gerektirir. Özgün baskıresim, özgünlüğünü tüm kopyaları ile korurken, basılmış resim (röprodüksiyon) salt bir kopya olarak değerlendirilir.

Diğer baskı tekniklerinde belirli sayıda baskı gerçekleştirildikten sonra kalıbın imhası ya da kalıp üzerinde tahribatları yaparak yeniden baskı yapılmasının önüne geçmek gibi bir önlemden söz edilebilir. Litografide durum nedir? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Taşbaskı dışındaki baskıresim tekniklerinden çukur ve yüksek baskı tekniklerinde; önceden belirlenen sayıda gerçekleştirilen baskı sonrası kalıplar ya imha edilir ya da bir daha baskıya olanak tanımayacak biçimde derin çizgilerden oluşan bir çarpı işaretiyle kazınır.Taşbaskıda ise kullanılan taş kalıp, baskı bitiminde bir sonraki çalışma için aşındırıcılarla temizlenirken çalışma da silinmiş olur. Dolayısıyla baskı kalıbı temizlenir. Renkli baskıda, önceden belirlenen sayı ne ise o kadar baskı yapılır. Baskı bitiminden sonra ikinci bir seri baskı yapmak olanaksızdır.

Özgün baskıresmin diğer alanlarında belki daha kolay gerçekleştirilebilecek boyutlar olanaklı iken, son dönem çalışmalarınızda taşbaskı tekniğinde büyük boyutlara soyunmanızın bu tekniğin olanaklarını değerlendirmede kendinize güven ve yetkinliğin eşzamanlı varoluşu olarak değerlendirebilir miyiz?

Taşbaskının büyük boyutlarda gerçekleştirilmesi, pek doğaldır ki küçük boyutlara göre daha zordur.Tekniğe hakimiyet ve yetkinliğin bunu olanaklı kılıyor olmasıyla birlikte,büyük boyutlu boyaresmin sergi salonlarındaki etkisi karşısında varolabilme duygusunun bir sonucu olarak baskıresim sanatçılarının büyük boyuta yöneldiği düşüncesindeyim.Avrupa’da, özellikle ABD’de büyük boyutta taşbaskılar gerçekleştiriliyor. Taşbaskıda, baskı boyutu kullanılan taş kalıpla sınırlı olmakla birlikte taş yerine çinko kalıp kullanılması, baskı boyutlarını daha da büyütmemize olanak sağlıyor.

Çeşitli dönem resimlerinizi incelediğimizde kimi çalışmalarınızda somut nesneleri ( özellikle kavaklar serisinde) gözlemlerken, kimi dönem çalışmalarınızda da yoğun soyutlamalara girdiğinizi, nesnelerin yok oluşunu gözlemliyor gibiyiz. Bu dönem çalışmalarına baktığımızda isim de koymadığınızı görüyoruz. Bunu izleyicinin imge gücünün harekete geçmesinisağlamak ve izleyici ile resim arasında algı alışverişini güçlü tutmak şeklinde değerlendirebilir miyiz? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Doğa çıkışlı çalışmalarımda dönem dönem nesnellik ön plana çıktı.Ancak,tüm evrelerde figürsüz, öyküsüz salt resmin kural ve sorunlarını taşbaskı tekniğinin sınırsız olanaklarını kullanarak irdelemeye çalışırken kendi anlatım dilimi geliştirme çabasında oldum.Yine doğa çıkışlı son dönem çalışmalarımda birbirini iten ya da karşıt ilişkiler içinde bütünleşen geometrik biçimlere yöneldim.Dışavurumcu soyut eğilimli anlatımla derinliksel bir etkiye ulaşıyorum.Bunda, başlangıçta boyaresim çalışmamın etkisi olduğunu düşünüyorum. Son dönem çalışmalarımı adsız olarak sergilemem, izleyeni yönlendirmemek, onun düşünce boyutunda etkilenmesini sağlamak, düşünsel bir etki oluşturmak içindir.

Çalışmalarınızın benim üzerimdeki etkilerini gözlemlediğimde, bendeki ilk etkisi resimsel kurgunun diziliş ve yapılanmadaki güçlü etkisi. Daha sonrasında ise sanki içinde yaşadığımız, havasını soluduğumuz ve birçok olanaklarından hoyratça yararlandığımız bu dünyanın bir süre sonra ne durumlara düşebileceğinin uyarıları gibi…Bu konuda bizler neler söylersiniz?

Çalışmalarımda resimsel etkinin ön planda olduğu görüşünüze katılıyorum. Ama öte yandan yerkürenin giderek doğal devinimini yitirmekte olduğunu gözlemliyor, yaşıyoruz. Doğayı kendi haline bırakmayan insanoğlunun meydana getirdiği tahribat ve erozyonla karşı karşıyayız. Gelecek kuşaklara çok kötü bir miras bırakacağımızı bile bile bu hoyratlığımız maalesef sürmekte. Çalışmalarımda özellikle bunu vurgulamak için çabam yok ama, çalışmanın bitiminde böyle bir etkiyi algılıyor izleyenler.

Sanat eğitiminin sadece okul ortamı ile sınırlı sizce yeterli mi? Bugün sanat eğitimi verdiğini düşünen ve sanat eğitimi aldığını sanan birçok hoca ve öğrencinin açılan sergilerle uzaktan veya yakından ilgilerinin olmadığına tanıklık ediyoruz. Böyle bir yetişme tarzı kişiyi veya kişileri sizce nereye götürebilir? Bu konudaki düşüncelerinizi almak istiyoruz.

Sanat eğitimi okulöncesinde başlar, müzede, galeride ve yaşamımızın her alanında devam eder. Bu süreçte sanatın dolaylı etkisinden de söz edebiliriz. Yaşamla bütünleşme amacı güden sanat, bizi olumsuzluklardan uzaklaştıran, yaratıcı cesaretimizi ortaya çıkaran, yetkinleştiren ve yeni ilgi alanlarının oluşmasına olanak sağlayan işlevleriyle yaşamımızın ayrılmaz parçası olamalı. Sizin belirttiğiniz ilgisizlik yukarıda belirttiklerimin ne derecede gerçekleştiriliyor olmasının bir sonucudur. Sanatı, kenar süsü gibi görmek yerine, yaşamımızın bir parçası haline dönüştürmeliyiz. Sanat eğitimi derslerinin okulöncesinden başlayarak zorunlu hale getirilmesi, sanat eğitimcisinin de bu konuda öncü olması ve örnek davranış göstermesi gerekir.

Tüm bunların ötesinde Anadolu Üniversitesi gibi önemli bir kurumda hocalık ve yöneticilik yapıyorsunuz. Anadolu Üniversitesini Anadolu’daki diğer üniversitelerle karşılaştırdığınızda aradaki farkların neler olduğunu söyler misiniz?

Anadolu Üniversitesi’nde, her türlü altyapısı tamamlanmış, çağdaş teknolojik olanaklara sahip, demokratik bir ortamda öğrenci öncelikli eğitim-öğretim yapılmaktadır. Öğrenciler uluslararası ölçütlerde katılımcı bir anlayışla sosyal ve kültürel etkinliklerin içinde yer almakta; kendilerini özgürce ifade etme olanağı bulmaktadırlar. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, üç büyük kentimiz dışında Anadolu’da açılan ilk güzel sanatlar eğitimi kurumu olmanın ötesinde birçok Anadolu kentinde Güzel Sanatlar Fakültesi kurulmasına öncülük eden bir sanat eğitimi kurumu. 20 yıl gibi bir sürede çok hızlı bir yapılanmayla ülkemizin önde gelen sanat eğitimi kurumları arasında yer almasında; kendi kaynaklarını yaratan ve varolan potansiyelini en iyi şekilde değerlendiren bir öğretim kadrosu ile yetkin bir teknisyen kadrosunun önemli payı var. Fakültede öğretim elemanı, öğrenci ve teknisyen üçlüsünün teknolojiyle donatılmış atölye, laboratuvar ve dersliklerdeki uyumlu birlikteliği, öğretim elemanlarının sanatsal çalışmalarını aynı ortamlarda gerçekleştirmesiyle sürmektedir. Usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrencilere tavır, davranış oluşturma, eğitim-öğretimin amacına ulaşmasında çok önemli bir etkendir. Fakülte, kuruluşundan başlayarak oluşturulan bu uygulamayla, yeni atılımlara aday bir yapılanmayı sürekli kılarak dinamik ve devingen bir sanat eğitimi kurumu özelliğini sürdürürken, dünyadaki sanatsal gelişmeler ve sanat eğitimi sistemlerini de ilgi alanında tutma çabası oldu. Kurulan iyi ilişkiler, diyaloglar ve ikili anlaşmalar sonucu ABD’ de San Diego State Üniversitesi, Tokyo Güzel Sanatlar ve Müzik Üniversitesi, Almanya- Münster Sanat Akademisi ile Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu, Hildesheim Güzel Sanatlar Fakültesi, Belçike- Gent Güzel Sanatlar Fakültesi ve Hannover- Lampspringe Uluslararası Quensen Baskı Atölyesi ve diğerleri ile ortak etkinlikler, öğretim elemanı ve öğrenci değişim programları başarı ile uygulanmaktadır. Anadolu Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden farklı kılan önemli göstergelerden biri de ülkemizde üniversite bünyesinde kurulan ve ilk olma ayrıcalığına sahip “Palet Sanat Galerisi”nin Eskişehir merkezinde 10 yıl süreyle profesyonel bir anlayışla faaliyet göstermesidir. Fakültenin denetimindeki galeride, Türk sanatına önemli katkılarda bulunmuş değerli sanatçıların yapıtları sergilendi. Galerinin kapanmasından sonraki sergilemeler üniversite kampüsünde aralıksız sürmektedir. Yaklaşık 18 yılda oluşan üniversite koleksiyonundan seçilen yapıtlarla, yine ülkemizde bir ilk olan “Çağdaş Sanatlar Müzesi” üniversite kampusünde dört yıl önce açıldı ve bu önemli sanat olayı bir çok kurum ve kuruluşun sanat müzesi açmasına da öncülük etti.
Açı Sanat Galerisi çok önemli sanatçıları ağırlayan bir galeri. Sizi de ağırlamaktan dolayı mutluyuz. Denizli insanına taşbaskıda çok önemli bir sanatçının işlerini sunduğumuz için mutluluğumuz daha da artıyor. Bizimle çalışmanızdan dolayı size teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Röportaj : Emin GÜLER Ege Life Ocak 2006