ATİLLA ATAR İLE SÖYLEŞİ
ST: Çağdaş Türk Baskıresminde litografi tekniğinde ürün veren sanatçıların başında geliyorsunuz. Bu alanda akademisyen olarak da baskıresmin eğitimine, tanıtımına ve gelişmesine çok önemli katkılarınız olduğunu biliyoruz. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Atilla Atar kimdir?
A.A.: Babamın asker olması nedeniyle 1944 yılında Trabzon'un Vakfıkebir ilçesinde doğdum. 1965' te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nden mezun oldum. Ortaöğretimde ve İzmir Buca Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde çalıştım.1975-76,1980-81 yıllarında devlet bursuyla gittiğim Paris'te Ecole Nationale Supérieure des Beaux Arts' da lisansımı tamamlayarak Baskıresim dalında uzmanlık öğrenimimi Prof. George Dayez, Prof. Abraham Hadad ve Prof. Dorny atölyelerinde yaptım. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nde kısa bir süre öğretim görevlisi olarak çalıştıktan sonra 1985 yılında, aynı üniversitede (1992'de Güzel Sanatlar Fakültesi adını alan) Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu kadrosuna atandım. 1986'da Mimar Sinan Üniversitesi'nde sanatta yeterlik yaptım,1995'te de profesörlüğe atandım. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda karma ve grup sergisinin yanı sıra 26 kişisel sergi açtım,16 ödül aldım. Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi'nin kuruluş aşamasında görevlendirildim, kurucu müdürlüğünü yaptım. Anadolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Yüksekokulu' nun kuruluş programında var olan Baskı Sanatları Bölümü'nü 2000 yılında kurdum. Bu bölümün altyapısı,1987 yılında faaliyete başlattığımız tam donanımlı baskıresim atölyeleriyle oluştu. Öğretim üyeliğimin yanı sıra Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı, Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü, Çağdaş Sanatlar Müzesi Müdürlüğü ve Kurumsal Bellek Yöneticiliği görevlerinde bulundum. Halen aynı fakültede dersler veriyorum, Eskişehir'de yaşıyorum.
ST: Başlangıçta boyaresim çalıştığınızı, 1975 yılından sonra da baskıresimde yoğunlaştığınızı biliyoruz. Baskıresim teknikleri içerisinde litografiyi tercih etmenizin nedeni nedir?
A.A: Litografi tekniğine olan ilgim 1963 yılında Gazi'de öğrenciyken başladı. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nde salt yüksek baskı tekniğinde baskıresimler yaparken, diğer teknikleri uyguluyacak altyapı ve donanımın olmaması nedeniyle bilgimiz kuramsal düzeydeydi. Kaynağımız, sanat kitapları, sergiler ve izlediğimiz öğretici filmler ve hocalarımızın anlattıklarıydı. Litografi tekniğini de ilk kez MEB Öğretici Filimler Merkezi'nde izlediğimde kullanılan taş kalıbın organik yapısı, kalıbın baskıya hazırlanması süreci baskı aşaması çok ilgimi çekmişti. 1975 yılında MEB' nın açtığı sınavı kazanarak gittiğim Paris Ecole Nationale Supérieure des Beaux Arts'da geleneksel baskıresmin tüm tekniklerini uygularken, litografinin benim tarzıma daha uygun olduğunu farkettim. Baskıresim sanatçıları çalışmalarını genellikle kendilerine uygun bir teknikte yoğunlaştırırlar.Litografide taş kalıp yüzeyinde sürüp giden resimsel çabada sorun çözme süreci de devam eder. Çalışma ortamı, o an içinde bulunduğum ruh halim, imge, algı, bellek, imgelem gibi ussal süreçler, dış uyarılar gibi etkenlerle, renk, çizgi, doku, boşluk, doluluk, koyu-açık,denge,mekan gibi plastik öğelerle düşünce ürününü gerçekleştirirken karşılaştığım sürprizlerden de heyecan duyuyorum. Ayrıca baskı sürecinde çalıştığım renk kalıpları zaman zaman yeni bir baskıresmin başlangıcını oluşturabiliyor. Oluşan bu kompozisyonlarla yeni litografiler gerçekleştiririm. Böylelikle, baskıresimlerim arasında bir devamlılık, bir bütünlük oluşur.
Yirmi sekiz yıl çalıştığım Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesindeki teknik donanım ve çalışma ortamı da bu teknikte yoğunlaşmamın bir diğer nedeni. Litografide kullanılan baskı mürekkeplerinin saydam özelliği de baskılarımda derinliksel etki elde etmemde bana büyük kolaylık sağlarken pentür tadını yakalıyorum.
ST: Doğa gözlemlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiğiniz çalışmalarınız,dönem içinde çeşitli değişimlere uğradı. Kavaklar, üniversitesi kampüsünde terk edilmiş askeri araçların hurda görüntüleri ile soyutlananlar, dönüşüm serileri. Şimdi ise geometrik elemanların giderek çoğaldığı kent ve doğa görüntüleri. Bu süreçten kısaca söz eder misiniz?
A.A : Figüratif resimler, Gazi’de öğrenciliğim ve hemen sonrasındaki dönemlerdeki çalışmalarımın bir bölümünü kapsar. Aynı dönemlerdeki boyaresimlerimi, doğa çıkışlı nesnel çalışmalar olmakla birlikte, hocam Turan Erol’un etkisinde soyutlama eğilimli, lekenin belirginleştiği yaklaşımla gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Arada çok kısa bir dönem de Adnan Turani’nin öğrencisi olarak soyut denemelerim oldu. Paris’te (ENSBA) bulunduğum sürede litografi tekniğinde yoğun çalıştım.1975 yılından bugüne kadar geçen 37 yıllık dönemde zaman zaman boyaresimler yaptıysam da güncel beğeni ve taleplerin uzağında kalarak resmin kurallarıyla ve tutkuyla litografi çalıştım. Figürsüz, öyküsüz, nesnelden soyuta evrilerek. Bu süreçte, içinde bulunduğum sosyal ortam, yaşadıklarımız ve etklendiğim tüm gerçekliklerin etkisinde seri baskılar gerçekleştirdim. Koyunlar, keçiler, kavaklar, soyutlananlar, dönüşüm serileri ve daha sonra da adlandırmadığım doğa çıkışlı geometrik formlarla oluşturduğum litografiler.
80’li yılların başlarında yer yer stilize edilmiş kavak dizileri, sonlarına doğru baskıresimlerim gerçek görsel boyuta ulaşır. Bu renkli litografiler, soyut doğa imgeleri üzerine kuruludur ve iki yönlü etkiyi yansıtırlar. Nesne, ait olduğu biçimle hem örtüşür, hem örtüşmez. Kimi baskıresimlerinde, kompozisyonu yukarıdan aşağıya veya yatay kesen renkli bantlar, bu çift yönlü bakışı, soyutçu yaklaşımdan yana derinleştirir.1985-90 arası gerçekleştirdiğim boyaresim ve baskıresimlerimde de simge olarak kullandığım, görevini tamamlamış, bir kenarda çürümeye terkedilmiş, soyutlanmış askeri araçlar. Salt askeri araçları kullanmamın nedeni, hem soyutlanışı, hem ıssızlığı, terkedilmişliği, hem de zaman boyutunu vurgulayarak savaşın dehşetine gönderme yapmaktı. 90’lı yılların sonuna doğru ise, soyutçu yaklaşım, görüntü imajını bütünüyle silmeye yönelik bir yörünge izler. Boşlukta yer alan küresel ve kübik biçimler, boşluğun derinliksel etkisini öne çıkarıcı bir işlev üstlenir. Bu soyut-derinliksel etki, varlık ve doğa kavramlarını çağrıştırıcı düşünsel bir dinamizme açıktır. Yüzeysel etkiyi uzamın derinliklerine dek kaydırarak ürettiğim baskıresim, sanatsal değerlerle düşünen aklın ürünü olarak resimsel kaygıların ağır bastığı bir içeriğe doğru yönelir. Uzam, devinen ve titreşen bir görünüm kazanır. Son dönem çalışmalarımda ise; üzerinde yaşadığımız gezegenimizin giderek doğal devinimini yitirmekte olduğuna, doğal yaşamın ve çevremizin giderek yok olduğuna tanıklığımızı imgelerle vermeye çalışıyorum.
ST.: Çalışmalarınız litografinin en iyi örnekleri arasında. Yapılması zor olan çok renkli litografiler üretiyorsunuz. Size özgü saydam renk katmanları oluşturuyorsunuz ve bu yüzeyleri dokularla besliyorsunuz. Bu aşamaya nasıl geldiniz?
A.A.: Sondan başlayayım.Tabii ki severek ve çok çalışarak. Renkli litografide kullandığım mürekkeplerin saydam özelliği beni çok renkli çalışmaya zorluyor ve bu nedenle renk sayısından fazla kalıp hazırlıyorum. Bazen bir renk için 4-5 kalıp gerekebiliyor.Yani renk doygunluğunu sağlayıncaya kadar aynı renk için yeni kalıp. Diyeceksiniz ki; hazırladığınız renk kalıbını neden 4-5 kez üst üste basmıyorsunuz? Aynı kalıbı ikinci kez kullandığımda aynı renk alanları ve dokularının yüzde yüz çakışması mümkün değil. Titremeleri hemen farkedersiniz. İşte bu nedenle bir renk için yeni yeni kalıplar hazırlıyorum. Kısacası beni tatmin edecek renk doygunluğuna ulaşıncaya dek baskıya devam ediyorum.
S.T.: Konusal geçişleri ve birleştirmeleri nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
A.A.: Çalışmalarımda, iç dünyama dair yaşantılarımın da karıştığı konular doğa çıkışlı. Ele aldığım konu, rastgele olmayan, yaşamımın bir döneminde beni etkileyen, beni resmimde kullanmaya yönlendiren, duygu yoğunluğuyla irdeleyebileceğim konudur. Ayrıca üretme sürecinde de konular, resimsel öğelerin bir parçası gibi birbirini tamamlar. Daha önce de bahsettiğim gibi, çalıştığım renk kalıplarını zaman zaman yeni bir kompozisyonun başlangıcı olarak değerlendiririm. Bu da çalışmalarım arasında bir bütünlük oluşturur.
S.T.: Çalışmalarınıza genellikle isim vermiyorsunuz bunun nedeni nedir?
A.A.: Son yıllarda gerçekleştirdiğim çalışmalarıma isim vermiyorum.İsmin eseri izleyenin algı boyutunu sınırladıracağına inanıyorum. İsimsiz bir eserin, farklı algılanmasıyla düşünce boyutunda izleyicinin algı ve yorum ufkunun genişleyeceğine, eserin anlam zenginliğinin artacağına inanıyorum. Çalışmalarıma isim vermeyerek resmin öğeleriyle anlattıklarımı bir de sözcüklerle anlatmamın gerekli olmadığını düşünüyorum. Benim sanatımın dili belli. Eserlerimde o dili kullanarak istediğimi zaten anlatırken, “Bu eserinizde neyi anlatmak istiyorsunuz?” sorusunun yersiz ve anlamsız olduğunu düşünüyorum. Bunu da, sanat eserini popüler kültürün çabuk tüketmeye yönelik etkilerinin dışında tutmanın bir yolu olarak değerlediriyorum.
S.T.: Çağdaş baskıresmin gelişiminde sanatçıların "yeni" arayışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
A.A.: Sanatta çağdaş olmak, çağı yaşamayı,onu iyi tanımayı ve özümsemeyi gerektirir.Günümüz sanatçısı, geçmişin anlatım biçimleri, kurallar ve kuramları ile yetinmemektedir.Çağını yaşayan sanatçının da, anlatım biçimlerine, kural ve kuramlara uymama ya da onları değiştirme, reddetme, yeni kuramlar geliştirme eğilimi vardır.Ayrıca günümüz sanat dalları arasındaki anlatım biçimleri ve tekniklerine ilişkin ayırım da kaybolurken,sanatçılar disiplinlerarası etkileşimin getirdiği yeni arayışlara yönelmektedir. Geleneksel baskıresim kuralları dışında disiplinlerarası, yenilikçi ve deneysel uygulumalarla, uygulama alanlarının, iç ve dış mekanların kullanımı söz konusudur.Deneysel baskıresim uygulamalarının ilk kez Stanley William Hayter'in 1927 yılında Paris'te kurduğu "Atelier 17" de gerçekleştirildiğini biliyoruz. Atölye bugün "Atelier Contrepoint " adıyla sanatçıların deneysel baskıresim uygulamalarına imkan sağlıyor.Keza New Mexico Üniversitesi bünyesinde 1970 yılında kurulan Tamarind Enstitüsü de dünyanın her yerinden gelen sanatçılar deneysel litografi çalışabildikleri bir atölye. Ülkemizde de Tem Sanat Galerisinin her yıl gerçekleştidiği Uluslararası Özgün Baskıresim sergilerinde yabancı sanatçıların bu yeni arayışlarının örneklerini izliyoruz. Örneğin "Bizden ve Onlardan 23" sergisindeki Yunanlı sanatçılar Giorgos Pallis, Pino Pandolfini ve Nikos Stavrakantonakis'in baskıresimleri. Deneysel uygulamalar bizde yok denecek kadar az. Sanat eğitimi kurumlarımızda uygulanan geleneksel baskıresim uygulamalarının değerlendirilmesi, irdelenmesi ve yeni arayış gereksinimlerinin belirlenmesi iradesinin öncelikle harekete geçirilmesi gerekir. Kimi sanatçılarımızın bu anlamda yeni arayışlar içerisinde olmasını da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
S.T.: Usta bir baskıresim sanatçısı ve deneyimli bir eğitimci olarak genç kuşak baskıresim sanatçıları ve eserleri hakkında neler düşünüyorsunuz?
A.A.: Dünya sanat ortamında oldukça ilgi gören, ülkemizde de özellikle 1980'den sonraki ekonomik ve kültürel değişimlerin etkisiyle sanat piyasalarında kendini kabul ettiren, alınıp satılan,adına yarışmalar düzenlenen baskıresmin nitelik ve nicelik olarak geliştiğine tanık oluyoruz. Oluşan baskıresim kültürü ve altyapısı, baskıresim yapan sanatçıların sayısında da bir artışı getirmiş, salt baskıresimi sanat yaşamlarının merkezine oturtan baskıresim sanatçılarından sözedilir olmuştur. Sanat eğitimi kurumlarında kurulan baskıresim atölyelerinin yanı sıra kendi atölyelerini kuran sanatçıların salt baskıresim üretmeleri sevindirici. Baskı Sanatları Bölümlerinden mezun baskıresim sanatçılarının çok az da olsa geleneksel yöntemlerden deneysel baskı sürecine girdiklerine tanık oluyoruz. Son zamanlarda gerçekleştirilen bireysel ve ortak sergilerde , ulusal ve uluslararası baskıresim yarışmalarında, üniversitelerin ve sanat galerilerinin düzenlediği kapsamlı baskıresim sergilerinde, genç kuşak baskıresim sanatçılarının çağdaş dünya sanatı ile uyumlu yetkin çalışmaları dikkat çekiyor. Anadolu Üniversitesi Baskı Sanatları Bölümü'nün 2011 yılında gerçekleştirdiği "Türkiye'de Baskıresme Bakmak" başlıklı baskıresim sergisi de, Léopold Lévy' den günümüze dek sahip olduğumuz sanatsal birikimde; genç kuşak sanatçılarımızın da önemli bir payı olduğunu görülmektedir.
S.T.: Zaman ayırdığınız için teşekkür eder, emeklilik döneminizin sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu ve başarılı geçmesini diliyorum.
A.A.: Ben teşekkür ederim.
15.05.2012
BOSPHORUS Sanat Gazetesi / The Art Newspaper Sayı : 62 Temmuz 2012