İlk Çalışmalar Kavaklar Soyutlananlar Dönüşüm Ödüllü Baskıresimler
Biyografi Ödüller Üyesi Olduğu Dernekler Seçilmiş Juri Üyelikleri
Kişisel Yurtdışı Yurtiçi Yarışmalı
Yayımlanmış Yazılar Kitap ve Kitap içi Bölüm Yazarlığı Editörlükler Söyleşiler Hakkında Kişisel Sergi Katalogları Radyo ve TV Programları
Geri Dön

Hakkında

 METAFİZİK GERÇEĞİ KAVRAYAN ALGI ARALIĞI

Mümtaz Sağlam


Atilla Atar, son dönem baskı resimlerinde bakışını, kültür tarihinin geçirdiği evrimi simgeleyen ve göstergesel unsurlarını bünyesinde taşıyan anonim bir kent imgesine yöneltiyor. Yalıtılmış, terkedilmiş ve neredeyse ıssızlığa mahkum edilmiş bu güncel imge, süreç içinde bir yıkım kültürü ve estetiği doğrultusunda kendi plastik örgütlenişini tamamlıyor.Özellikle yakın geçmişte tanık olduğumuz terör-savaş ya da doğa olaylarıyla bağlantılı kitlesel yok oluşları anımsadığımızda, Atar’da 1990’lı yıllarda dile gelen bu kavrayış ve sezginin ilginç bir öngörüyle bugüne işaret eder bir nitelik kazandığı kesindir. Dahası Atar’ın Görsel Yorumunu karakterize eden imge düzeninin; parçalanma, infilak ve dağılma esaslı etkileri betimleyen yapıntı zenginliğinin, artık anonim görüntülerle belleklerimize kazınmış bulunan şiddet estetiğinin öncelikli örnekleri olduğunu hayretle görmekteyiz.

Öncelikle belirtmek gerekirse Atilla Atar’ın resimleri, atmosfer yaratmaya eğilimli bir istek üzerinde yapılanır. Sürekli başvurulan anonim kent imgesine, farklı bir mekansal boyut kazandıran bu atmosferik etki, karamsar-kasvetli, iç sıkıntısının görselleştiği bir yapıda belirginleşir. Öyle ki Atar’ın yapıtlarında yıkımı ve ölümü çağrıştıran patetik hüzün, kaynağını tümüyle buradan alır. Kente (dolayısıyla resme) çöreklenen is ve duman, giderek yıkılan ve parçalanan imge yığının partiküllerine dönüşür. Dağılıp saçılma şeklinde tezahür eden bu görselliğin; sarsıcı ve rahatsız edici bütünselliği plastik boyutta görkemli bir betimleme gayretiyle geçekleşir: Mükemmelleşen anlatı, o oranda trajediye kucak açmaktır adeta…

Dolayısıyla Atilla Atar’daki dışavurum olgusu, düpedüz bir infilak senaryosu dahilinde resim yüzeyini kuşatır gibidir. Çok parçalı, ancak kendi içinde bütünlüklü görünen kompozisyon yapısı, sanki hayata dair ipuçlarını taşıyan metaforlara dönüşür. Uzamsal derinlikten gelerek resim yüzeyinden adeta taşan, gizem dolu dinamik yapıntılar, hızla kendi estetik/plastik bağlamlarını yaratırlar. Evrensel nitelikli bir yıkıntı’ya atıflı parçalanmayı betimleyen yaratıcı irade ve buna bağlı şekillenen görsellik; özetle, daha çok sezgi kaynaklı bir tahayyülün peşinde netleşir. Belki de “kara manzaralar” diyebileceğimiz, görünenin ötesindeki metafizik gerçeği kavrayan bir algı aralığı karşımızdadır burada… Bu tasavvurun içinde her yapısal unsur, imge işlevini ve aidiyet sınırlarını aşan bir evrim içerisindedir. Anlatıyı karakterize eden nitelikler, dört bir tarafa parçalanmış ve dağılmış biçimler, söz konusu yıkım sürecinde sosyal, kültürel ve ideolojik gerçeklerle anlamlarını yeniden kurarak farklı bir kavramsal bütünlüğe ulaşırlar.

Aslında Atilla Atar’ın litografi tekniğiyle oluşturduğu baskı resimlerinde kurgu oldukça nettir. Biçimsel etkilere öncelik veren anlatım, düz okumalara uygun bir içerik üzerinde yapılanırken, bir anda dil’e, bildiriye önem veren bir o kadar etkili yeni bir görsellik tanımıyla alan ve anlam değişimine uğruyor. Sözgelimi; insanlığı bekleyen çevre felaketleri ya da kısa süre önce yaşanan savaş, patlama ve yıkımlarla ilişkili olay ve olgulara atıfta bulunarak netleşen mevcut paradigma, Atar’ın ısrarla denediği ve geliştirdiği söylemin peşinde kendi bağımsız anlamını yaratmaktan geri kalmıyor. Doğal olarak biçim/anlam uyuşmasının belirlediği uzam, normal-dışı bir duygu halinin, kaos kuramlarının, kara ya da kaba estetik

kategorilerin peşinde şekillenirken; insanlığa yöneltilmiş bir uyarı, kuşku, kaygı ve korku hallerinin sentezi olarak da “peşin yakılmış bir ağıtlar”a dönüşüyor…

Öte yandan Atilla Atar’ın baskı resimlerinde karşılaştığımız biçimleme yaklaşımının estetik düzeyde etkili denemeler üreten bir sürede tekabül ettiği de ortadadır…Çünkü, bir çeşit “genel durumun tespiti yoluyla yapılan uyarılar” gibi de görülen bu tasarımlar, korku ve kaygı temelli çağdaş söylemlerin abartılı anlam yoğunluğundan kendini sıyırmayı bilen, biçim/anlam dizgesini kendine özgü dengeli çözümler üzerinde kuran ve geliştiren bir tavır olarak da öne çıkar. Burada doğrudan resmi öneren söylem, soyutlama eğilimli varlık sürecinde; teknik ve estetiğin hayli riskli bir yüzeyde yakaladığı uyumla, kendi plastik bütünlüğünü tesisle yükümlüdür öncelikle. Sanki bu durumu ifade etmek istercesine; Atar, ısrarla isimlendirmez yapıtlarını. Aslında “isimsiz” ibaresi, giderek genel ve kapsayıcı bir mahiyette isimleşir burada… Sanatçı bu vesileyle, kendini de aradan çekerek yapıt öncelkli bir algı/yorum sürecini en dolaysız bir şekilde başlatmak ister.

Sonuçta, Atilla Atar’ın neredeyse fütüristik bir kurguda sunduğu kent imgesi, ister istemez tinsel uzamda karşılıklar arayan, bunaltıya çağrılı bir alımlama sürecine sokar izleyeni. Bu, bulanık ürkütücü manzaralar serisi; bir benzetme ve eğretileme çabasının ürünü olan yapıntı zenginliğiyle, yeterince içkin bir çalışma alanı olarak uzun süredir karşımızda…

Atilla Atar Baskıresim Sergisi Kataloğu. İş Sanat PARMAKKAPI SANAT GALERİSİ 6-27 Şubat 2004