İlk Çalışmalar Kavaklar Soyutlananlar Dönüşüm Ödüllü Baskıresimler
Biyografi Ödüller Üyesi Olduğu Dernekler Seçilmiş Juri Üyelikleri
Kişisel Yurtdışı Yurtiçi Yarışmalı
Yayımlanmış Yazılar Kitap ve Kitap içi Bölüm Yazarlığı Editörlükler Söyleşiler Hakkında Kişisel Sergi Katalogları Radyo ve TV Programları
Geri Dön

Hakkında

 ATİLLA ATAR – BİR LİTOGRAFİ ÜSTADI

Yard. Doç. Dr. Mehmet Kahyaoğlu


 

Litografi ya da taşbaskı tekniği 1796 yılında bulunmuş ve dünya sanat tarihini külliyatında adları önemle zikredilen sanatçıları tarafından uygulanmıştır. Taş yüzeye yağlı kalemle çizilen ve sonradan kağıda geçirilen desen, taşbaskı resimde, çoğu zaman özgün desen izlenimi verir bu nedenle. İyi bir desen çizme yeteneğine sahip olmak, taşbaskı resmin gerektirdiği ana koşuldur genellikle.

Öteki baskı tekniklerine göre litografi tekniğinin, daha yakın dönemlere rastlaması ve litografi tekniğini bulan Alman Johan Alois Senefelder’den bu yana Fransız sanatçılar Honoré Daumier,  Odilin Redon,  Eduard Manet,  Edgar Degas ve Amerikalı James McNeill Whistler elinde, özgün bir kimlik ve kişilik bulmasını sağlarken, neredeyse ayrıcalıklı olarak tanımlanabilecek bir görünüm kazandırmıştır.

Litografinin ülkemizdeki en önemli temsilcisi olarak onu yaşamının merkezine yerleştiren ve bu tekniğin sunduğu olanaklarla özgün bir biçem oluşturan Atilla Atar’ı sayabiliriz.  Atilla Atar’ ın zorlu bir  yaratma sürecini de kapsayan litografiyi seçmesi, onun yaşama dair mücadeleci yanını yansıtmaktadır aslında. Üstelik bu seçimde  MEB Öğretici Filimler Merkezi’ nde litografi üzerine izlenen bir filmin yol gösterici olması, yaşam serüveninin rastlantısallığını vurgular bir bakıma. Şansımız Atar’ ın doğru  zamanda, doğru yerde, doğru şeyi  izlemiş olmasıdır.

Kuşkusuz her sanatçının kendi doğasına en uygun tekniği bulması ve kullanması ile özgün dilini oluşturabilmesi arasında bir paralelliğin varlığına hep inanılmıştır. Bu anlamda Atar’ın Paris Ecole Nationale Supérieure des Beaux Arts’ta bu tekniğin olanaklarını tanıması ile bunu kendi doğasına en uygun ifade aracı olduğunda karar kılmasını kendi sanat serüveninin yeni bir başlangıcı olarak görmek gerek.

Her bir renk için ayrı bir kalıbın hazırlanması gereken litografi baskı tekniğinde Atar, kimi zaman otuza varan ayrı kalıpla yansıttığı doğa izlenimlerde kompozisyon zenginliğine renkleri de ekleyerek teknik ve sanatsal bağlamda virtüözlüğünü yansıtır.

Atar’ın işleri figüratiften soyuta doğrusal bir gelişme gösterir. İlk çalışmalarında birçok sanatçı gibi doğa biçimlerini kullanmış, onun görünümlerini düşüncelerinin taşıyıcısı olarak görmüştür. Ancak bunları biçim anlam ilişkileri bağlamında yorumlayarak, göstergesel bir dizgeye dönüştürmüştür. Eserlerindeki yapılanma abartılı biçimlemelerden ustalıkla sıyrılmış dengeli bir niteliğe sahiptir

Hayri Esmer, Atar’ın işleri hakkında şunları söyler: “Yüzeyde oluşturulan parçalanma ve onun ortaya çıkardığı enerji boşalımı, kozmik bir ortamın dinginliğini ve sonsuzluğunu devingen bir atmosfere dönüştürmektedir. Üç boyutlu heykelsi formlar, kütlesel bloklar, parçalanmışlık, dağılgan öğeler ve belirsizlik olasılıkla günümüzün olumsuzlanan yaşamın bir panoramasını sunmaktadır. Son yılların neredeyse kanıksanan şiddet, savaş ve terörist hareketlerin yarattığı yıkım görüntülerini anımsatan bu kompozisyonlar için devingen yapılanma hiç kuşkusuz temel bir olgudur. Tüm bu karakteristik yönleriyle birlikte düşünüldüğünde Atar’ın resminin, lirik soyut anlayışına paralel bir yapılanma içinde olduğu da söylenebilir. “

Atilla Atar’ın sanatsal  yolculuğundaki  çalışmalarını beş  ana grup öne çıkar. 1980 öncesi  boyaresim ve baskıresimlerden  oluşan  İLK ÇALIŞMALAR, 80’li yılların başında  KAVAKLAR 1 VE 2 SERİLERİ, 80’ li yılların ikinci yarısında ürettiği askeri araçları konu alan  boyaresim ve baskırasimlariyle SOYUTLANANLAR  SERİSİ, 90’lı yılların başından bugüne kadar ürettiği  DÖNÜŞÜM 1 VE 2 SERİLERİ.

Atar’ 90’ lı yıllarda gerçekleştirdiği, kendi deyimiyle “soyutçu” yaklaşım neredeyse gerçeküstü görüntüler sunar. René Magritte’ in “Işıklar İmparatorluğu” serisinde olduğu gibi, “baktığım acaba gerçek mi?” duygusu hissettiren bu baskılar, zanaatı bilen sanatçının virtüyözlüğüdür adeta. Bakışlar dalar gider, baskının içine gömülen algıyı geri almak irade ister.

Atar’ ın 2000’ li yıllardaki çalışmaları ise, seksenli yılların başındaki Anadolu doğasından çıkışlı ”Kavaklar serisinin göğe ulaşmaya çalışan çizgisinin devamı  gibidir. Ancak bu kez göğe ulaşmaya çalışan , bizleri de içine hapseden  beton  yapılar/bloklar/geometrik formlardır. Platon’un bedeni ruhun hapishanesi  olarak tanımlamasının güncel bir betimlemesi haline dönüşen  bu litografiler, özgürleşmek isteyen ruhumuzun bir haykırışı gibi, bizi bildiğimiz, gördüğümüz ama kurtulmak için hiç çaba harcamadığımız gerçeğini  çıplak bir şekilde yüzümüze vurur. Atar, taş kalıp yüzeyinde başlayan ve pres tablasında  sonuçlanan  süreci şöyle özetliyor; “ Sanatsal yaratma sürecinin baskının tüm aşamalarında devam etmesi , benim litografiyi yeğlememe neden oldu diyebilirim. Bu süreçte, çalışma ortamı, o an içinde bulunduğum ruh hali, imge, algı, bellek, imgelem gibi ussal süreçler, dış uyarılar gibi etkenlerle, renk, çizgi, doku, boşluk, doluluk gibi sanatsal değerlerle düşünen aklın ürününü gerçekleştirirken karşılaştığım sürprizlerden de heyecan duyuyorum. Ayrıca baskı sürecinde çalıştığım renk kalıpları zaman zaman yeni bir baskıresmin başlangıcını oluşturabiliyor.”

Sadece sanatçı olarak değil, aynı zamanda sanat eğitimcisi olan  Atar’ın  Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde ülkemizde bir ilk olan Baskı Sanatları Bölümü’nü kurması, baskıresmin  ülkemiz  sanat eğitimi kurumlarında  baskıresim atölyelerinin ve  sanatçı  atölyelerinin   kurulması  için baskı  makinalarının  üretimini  sağlaması, Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi koleksiyonunu Türk ve yabancı sanatçıların baskıresimleriyle zenginleştirmesi,  çalışma gücünü ve özverili çabasını  bize  göstermektedir.

Uygar toplumların olmazsa olmazı, sınırlayıcı dogmayı değil, izleyen kuşakların sürdürülebilir gelişimini destekleyen bilgiyi gelecek kuşaklara  aktarma  misyonunu da üstlenerek hem eğitimi, hem de toplumun sanatsal hafızasını kurumsallaştırmak adına yapılan çalışmalar Atilla Atar’ ın sanat insanı kimliğine paralel ilerlemiştir.

Kaya Özsezgin Atilla Atar hakkında şunları söyler: “Avrupa’lı çağdaş sanatçıların bir bölümünün aksine, Atilla Atar, anlatımsal ve içe dönük imgelere ağırlık veriyor. Kendi kuşağının başka özgünbaskı sanatçılarında da geniş ölçüde tanık olduğumuz bu eğilim, kökeninde “illüstratif” olmama, bağımsız bir ressam gibi davranma içgüdüsünden kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca bu durum, bizde özgün baskıresmin geçmekte olduğu yolu da aydınlatmakta, Atilla Atar’ın da içinde bulunduğu sanatçı grubunun, değişimlere açık yöntemsel yaklaşımlarına ışık tutmaktadır. Atilla Atar, litografi tekniğine odaklanan çalışmalarıyla, bu sanatçı grubunun aktif üyeleri arasında yer alıyor.”

Sunan: Yard. Doç. Dr. Mehmet Kahyaoğlu,  EgeArt Sanat Günleri, Yaşayan Anıt Sanatçılar Sunumları, 5 Aralık 2015, İzmir